Korkmuş,
Bilinmeyen bir ormanın ortasında kalmış,
Ağaç yapraklarının hışırtısı incitmiş,
Uluyan kurtların içinde sinmiş gibi...
Her gördüğü ışıkta umutlanmış,
Bir damla yağmuru deniz sanıp rahatlamış...
Kaybolmuş;
Bir denizin ortasında,
Okyanusun dibinde...
İncinmiş;
İncindiğini hissetmek için sevmiş veya sevdiğini düşünmüş...
Belki bir alışkanlık onun için ama dinlememiş,
Üstüne gitmiş...
Korkusundan yaklaşamamış ilk başlarda çiçeklere,
İncitmekten korkmuş...
Onu içine çeken girdabın içine almaktan korkmuş...
Gün gelmiş,
Bir çiçek ona göz kırpmış,
Yaklaşmış;
Bu sefer incitmem belki diye!
Korkmamış...
Sabah vakti yapraklarındaki çiğleri izlemeyi sevmiş,
Sarhoşluğunda hissetmiş onun varlığını,
Bir an umuda kapılmış...
Kaybolduğunu unutmuş, tutmuş onu ellerinden
İncitmeden götürebileceği
Pişmanlık duymasına engel olabileceği bir dünyaya taşınmak istemiş,
Bir önceki kızılcık çiçeğine yaptığı gibi kendi bahçesine koymak istemiş
Ama kendi bahçesindeki toprak onu zamanla öldürür diyerek vaz geçmiş...
Bırakmış onu kendi toprağında,
Kendi yağmurunda,
Kendi güneşinde...
Günü geldiğinde söndüğünü görmüş,
Sormamış nedenini, soru işaretlerinden korkmuş belkide...
Zamana bırakmış...
Korkusunun geçtiğini sanmış bir süre,
Ancak acı gerçeği o papatya söylemiş...
Kaybolmuş bu ruh,
Korktuğu girdaba girmiş,
Cesaretini toplayarak dalmış derin sulara,
Çırpınmış ama kurtulamamış...
En başta olduğundan korktuğu şeye dönüşmüş,
Pişmanlıkların dibine gömülmüş...
Daldığı girdabın sonunda aydınlık zannettiği yerde kaybetmiş kendini,
Bir ahtapotun kolları arasında,
Bir köpekbalığının dişleri arasında,
Bir balinanın ağzında...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder