4 Haziran 2015 Perşembe

Yalnızlık ve müzik...




Müzik dinleyen insan, yalnızlıktan uzaklaştığını hisseder…
- Browning

     Uzun zamandır neden acaba bu düşüncelere kapıldığımı bilmiyorum. Belki anlatamam, ifade edemem hiç bir şekilde ama içimde hissettiklerim kendimi daha garip hissetmeme neden oluyor...

Yıl: 2003
Yer: Turgut Özal Türkmen Türk Mektebi'nin futbol sahasındaki en dip
     Her zamanki gibi futbol oynayan arkadaşların topa nasıl bu kadar sert vurmak istediklerini anlamaya çalışıyorum. Bir yandan elimde sarı sert kapaklı ve içinde güzel sözlerin ve resimlerin olduğu not defterim (hala saklıyorum) ve bir kalem, kendimce bir şeyler yapmaya çalışıyorum. O sıra fizik ve astronomi ile kafayı tam olarak bozmuş, acayip yer çekimi formüllerini kulağımda çalan Beethoven'in 22. Sonat'ı ile birlikte, kağıt üzerinde ıspatlamaya çalışıyorum; Hayır, ödev değil... Sadece kendi kendime yapacak, kafamı dağıtmamı sağlayacak bir iş ararken tutunduğum dal...

      Hava çok güzel, galiba bahar başlangıcındayız. Orada Mayıs ayı içinde 30 dereceleri gördüğümüz için hafif serin gibi hissediyorum, zannedersem Nisan ayının ortaları... 

      Ne hissediyorum acaba bilmiyorum ama hatırladığım tek bir şey var, herkes beni sosyal ve neşeli bir insan olarak görürken ben neden bu şekilde göremiyordum kendimi?

      Düşündüm, ama sonuç yok. Her gece kafamı yastığa koyduktan sonraki bir kaç saati aptal saptal şeyler düşünürken buluyorum ama cevap alamıyorum. Ben bu dünyaya neden geldim? Büyüyünce ne olacağım, kim olacağım? Annemi arasam bana ne diyecek, babam acaba dişçi olmam için mi zorlayacak beni bilmiyordum...

      Sabah kalktım, sabah etüdüne gitmek istemiyordum, o insanların yüzlerini görmek istemiyordum, çok bencil, sadece kendilerini düşünen aptallar ordusuydu benim için o zamanlar (şu an bir çoğu büyük firmalarda yüksek kıdemlerde çalışıyor).

      Etüt başladıktan sonra belletmenimden izin alıp öğretmenler yemekhanesinde bulunan, tuşları inci gibi parlayan, kahverengi ve parlak piyanoyu çalmaya gittim. O gün garip bir şey vardı, anlayamadım... Sadece oturup çaldım... Beethoven - Pathetique Sonata Op.13...

     Bu müzikte ne buluyordun diye soranlar olursa oturup dinlemelerini tavsiye ederim.. Beethoven tarafından çok yoğun duygularla yazılmış bu sonat bir insanın nasıl değişebileceğini anlatıyor... İlk kısmında Fortissimo başlayan notaları hafifce pianissimo'ya gidiyor sonra tekrar sert bir şekilde fortissimo devam ediyordu. 

     Burada bir savaş vardı sanki, ve bu savaşı sonlandırmak için yalvaran, yakaran bir ses vardı! Piyano'nun tuşlarına her vurduğumda daha yoğun hissediyordum bu duyguları.... Anlar gibiydim müziği, Beethoven'ın anlatmak istediğini..!

      Allegro molto con brio ile 4'lük perde üzerinden 16 ve uzatılmış 8'lik notalarla devam eden vuruşlarında bir telaş vardı, sanki savaştan kaçıyordu veya savaşı bitirmek için koşturuyordu. Bir yandan savaşırken diğer yandan çığlıklar atıyordu, ama kabul görmüyor tekrar devam ediyordu bu şekilde...

      120. vuruşlara geldiğinde 8'lik notalar artık yapacak bir şeyinin olmadığını anlıyordu ve tekrar bir telaşa kapılıyordu... Yorgun düşmüş gibi tekrar grave vuruşlarla devam eden bir fortissimo bir pianissimo devam eden kısma geliyordu ve idam edilen insanlar için bir şeyler yapmaya çalışıyoruş gibi hissettiriyordu...

      200. vuruşlara geldiğinde artık yapacak bir şey olmadığını anlıyor, karanlığa gömülüyordu müzik... Karışık notaların verdiği kulak tırmalayıcı sesi, hassas kulakları olmayan bir insanın anlaması imkansızdı, sanki gözlerine bakıp yalvaran kediler gibiydi bu tırmalamalar...

     Son bölümlere yaklaştığında artık ne yaparsan yap geri dönemezsin der gibiydi müzik, gaddarlığı ince bir pişmanlık almıştı sanki, ama gururuna yediremeyip bağırmaya, çağırmaya devam ediyordu piyano!

      Ve artık sona gelmişti, can çekişiyordu... Kırık ve yarım notalar artık kendilerini oluruna bırakmış, boşlamıştı ve sönüp giderken son bir haykırışla terk etti kulaklarımı! Yalnızlığım savaş ortasında mahsur kalan çocuklar gibiydi şimdi...

      Duyduğum alkış sesi ile merakla arkama, giriş kapısına doğru bakmıştım... Saim Hocam, meşhur "Aziz dostum kertenkele, vur kendini yerden yere" lafı ile bize geometri dersleri anlatan, şu sıralarda nerede ne yaptığını bilmediğim hocam alkışlıyordu beni... O gün erken gelmiş okula, kahvaltıdan sonraki ilk dersine yetişebilmek için... Ve unutamayacağım bir sözle beni arkadaşlarımın toplandığı, yemekhane kapısının önüne yönlendirdi;

       - Bizim sadece matematiğe, fiziğe veya kimyaya ihtiyacımız yok... Müzisyen arkadaşlarımızın da olması gerekiyor, umarım yeteneğin hakettiğin değeri görür...

       İşte o sözün ardına ben hayatımı bu gün boka çevirecek, lanetler okutacak kararı vermiştim...

1 Haziran 2015 Pazartesi

Benim hayatım, sen karışmayacaksın!



"Benim hayatım, sen karışmayacaksın!"

Sabah her zamanki gibi bir kaç saatlik uykudan uyandım. Kafamdaki sorulardan kurtulmanın bir yolunu bulmalıydım. Basit bir refleks sonucu yatağımdan kalktım ve duşa doğru yürüdüm. Ayağımın altındaki kalın ve uzun yün halı o kadar sert gelmişti ki sanki diken üzerinde yürüyormuş gibi hissettim.

Ayna karşısında kendime bir süre baktım, yaşlanmıştım...

Bundan bir kaç sene önceki halim geldi aklıma;

Kumral saçlarım boynumun altına doğru dökülüyor, üst kısımlarından hafif dalgalı ancak uçlarına doğru önüme doğru kırılıyor, dağınık olması değişik bir gizem katıyordu duruşuma.

Gözlerimin altında belki yaşlanmış olmaktan belki de yorgunluktan oluşmuş olan göz torbaları, gayet açılmış bir alın, eskiden bir tane bile çizgi olmayan beybi feys yüzümde kırışıklıklar... Gözlerimin kenarları bile kırışmış... Alnımda çizgiler normal dururken bile belli oluyor, acaba herkes aynı şeyleri yaşıyor mu, yoksa bana mı öyle geliyor..?

Saate bakıyorum, 6:30 ve ben banyoda kendimi izliyorum... Nedenini bile bilmiyorum... 

Yaşlanmışım...

Yıllar geçmiş ve ben son 5 senemin nasıl geçtiğinin farkında bile değilim... 5 sene içerisinde hafif göbek salmış, göz torbaları oluşmuş, gözlerinin yanı kırışmış, yüzünde yaşlılık çizgileri belirmiş, alnı açılmış ve saçları seyrelmiş, huysuzlaşmış, az uyuyan, kendini gereksiz yere yoran, insanlara güvenemeyen ve ne yapacağını geçtim, ne yaptığının bile farkında olmayan birisi olmuşum...
Evet, buna sebep nedir diye soruyorum kendime ve aldığım tek bir cevap var;

-Bilmiyorum!

Ve sonra küfrediyorum kendime, keşke seneler önce annem ile yaptığım telefon konuşması sonrasında "Benim hayatım, sen karışmayacaksın!" diyebilseydim...