27 Nisan 2015 Pazartesi

Son Yürüyüş



Tarih: 2008 yılında bir yaz günü
Yer: Aşkabat / Türkmenistan

Güneşin yüzüme vurması ile uyandım. Son günlede yaşadığım olayları hala kavrayamamıştım, kafam karışıktı.. Nedensiz bir yorgunluk vardı, babam Türkiye'den gelemeyecek, annem bu durumdan kurtulmanın yollarını arıyordu.

Aşağıda bekleyen yeşil 05 (KNB) plaka numarasıyla başlayan araç yine çıktığımda beni takip edecekti. Ofise gitmeliydim, sormak istedikleri sorular var(mış)dı...

Mümkün mertebe geç gitmek ve biraz kafamı dağıtmak için yürümeye karar verdim. Evden çıktım, beni takip eden arabanın olmadığını gördüm. Yunus Emre Caddesi'nden MIR pazarına doğru yürümeye başladım. Saat sabah 9 civarıydı, karadeniz restoranda Ahmet Amca'nın yanında bir tabak çorba içip ofise geçecektim. Berk'e mesaj attım uyanınca arabayı alıp gelmesi için...
Saat 11 gibi mesaj geldi, kız arkadaşım öğlen birlikte yemek yiyelim mi diye soruyordu, mecburen başımdan savdım, kızın hiç bir şeyden haberi yoktu ve daha sonra onu orada hiç bir şey açıklamadan bırakıp Türkiye'ye gelecektim... Çorbamı içtikten sonra bir bardak çay ile Kitaş'ın önüne indim (içeride sigara içmek istememiştim), araba yıkayan çocuklar arabamı soruyordu, dolar satan gelnejeler (teyzeler) dolar bozdurup bozdurmayacağımı soruyordu. Bense onların sorularını dinlemiyor öyle boş boş bakıyordum. Aklımda binbir soru işareti vardı...

"Neden?"

Orada bir çok şey bırakacağımın ve kaybedeceklerimizin farkındaydım, neden uğraşıyordum ki? Neden cevap vermek zorundaydım bu şerefsizlere anlam veremedim...

Vedalaşıp yürümeye başladım... Coşkun Tekstil önünden usulca geçtim, arkasındaki parkın içinden yürümek istemiştim bu sefer, öyle de yaptım. Hafif toprak zeminde yürürken toprağın sesini dinliyordum. Central Hospital önündeki ışıklardan (Alt geçit yeni yapmıştı ama ben kullanmadım) karşıya geçtim. Polis bir kaç el hareketi yapmış olsa da bir şey demedi. İlk defa ofise Olimpik Stadyum'un olduğu taraftan yürüyerek gidecektim...

Güneş alnımı yakarken ben rüzgar ve trafikteki arabaların sesini dinliyor, sıkılınca yürüyüşe çıktığım yolu 30 - 40 mt uzaklıkltan izleyerek yürüyordum... Mobilyacı, bilgisayar mağazası, ekmeği çok güzel olan bir fırın...

Sonunda Yimpaş'ın iş merkezinin önündeki ışıklara kadar gelmiştim. Işığın kırmızı veya yeşil olup olmamasına aldırmadım, direk karşıya geçtim... Bu yoldan yürümekte güzelmiş...

Kliniğin kapısına geldiğimde tüm çalışanlar kapının önünde durmuş, önlerinde bir polis memuru beni bekliyorlardı. Kim bilir, belki yarın buraya gelemeyecek, bu günki gibi güneş ışığı ile uyanamayacaktım. Ne babamın işinden haberim vardı, nede ne yapabileceğimden. Tek çare sorulan sorulara karşı bilmediğimi ıspatlamak olacaktı ve yine o ince kağıttan mühürü polis yırttı... Son defa babamın makamına oturdum, televizyonu açtım, hafif bir müzik çaldım ve odada, masanın üzerindeki resimler eşliğinde sorulan sorulara cevap vermeye başladım... Son defa babamın hediye aldığı laptop'un ekranını kapattım ve odadan çıktım... Bir daha bu odaya giremeyeceğimi, kapıdaki o ince kağıttan mührün sökülmeyeceğini idrak edememiştim ve ertesi gün acı bir şekilde bunu da öğrenmiş oldum... Artık ne benim ne babamın o ofiste sahip olduğu bir şeyi vardı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder