Kendime çocukken verdiğim bir sözü hatırlıyorum da,
babam çok haklıymış...
Üniversiteyi kazandıktan sonra ailem beni tanımadıkları (daha doğrusu bir kaç saat tanıdıkları) birilerinin yanına bırakmıştı. 4 ay dayanabildim ve çıkmıştım o evden.... Çok kötü zamanlardı benim için... Babamı aradığımda "Paran mı bitti" der annemi aradığımda "Oğlum üşüyor musun?" sorularına maruz kalırdım...
15 yaşında bir çocuktum üniversiteye başladığımda. Aşkabat'a gittiğimde bir kaç kere babam karşılamış olsa bile genellikle erkek kardeşim gelirdi beni karşılamaya, ancak sıkıntı yaşadığımda babamı arardım o da tanıdıkları vasıtasıyla daha hızlı bir şekilde pasaport kontrolünden filan geçmemi sağlardı.
Bir keresinde hatırlıyorum babamın yanına gittiğimi ve onunla konuşmak istediğimi söylemiştim. Babam her zamanki gibi ofisinde önünde evraklarla hesap kitap ve inceleme işleriyle ilgileniyordu ve bana verdiği bir cevap çok içime oturmuştu;
-Paran bittiyse git Oğulsapar'dan (Muhasebeci kadın) istediğin kadar al!
Elim ayağım titredi ve odasından çıktım bir hafta ofise girmemiştim. O günden sonra hep babama kızdım. Her gün birileriyle toplantısı olur, her gece elçilerin misafirleriyle ilgilenirdi. Sürekli günlük şehir gezmeleri veya ayda bir yurt dışı gezilerine giderdi. Geceleri saat 11'den önce geldiğini çok nadir bilirim. Çok kızmıştım ona ve kendime söz vermiştim onun gibi olmayacağım diye...
Aradan seneler geçti, 28 yaşına girdim ve şunu fark ettim, babam gibi olmuşum...
Gece 12'lere, 1'lere kadar çalışan, sabah 6'larda 7'lerde kalkan, gece gündüz iş düşünen birisi olmuşum. Bırak arkadaşlarımla vakit geçirmeyi, annemin sevdiği yaş pastanın çikolatalı olmadığını unutacak kadar çalışmışım... Kız kardeşim aradığında "Çok işim var, arayacağım" seni deyip aramayı unutmayı, toplantıda olduğum için cevap veremediğim eski kız arkadaşımla tartışmayı (2 sene önce ayrıldık) whatsapp'tan mesaj gönderen arkadaşlara cevap yazmayı unutmayı... Unutmuşum her şeyi... İnsanlarla konuşmayı bile unutmuşum...
Eskiden hayat ne güzeldi, en azından mutlu olabildiğim başka şeyler de vardı...
Büyüdükçe her şey acımasızlaşıyor, boş şeylere anlamsızca üzülmeye başlıyorsun. Bazı gereksiz gördüğün şeylerin içine fark etmeden dalıyorsun ve canın yanıp kendine geldiğinde iş işten geçmiş oluyor.
Daha sonra kendini daha çok işe veriyorsun, daha çok çalışıyorsun, daha çok mahvediyorsun kendini... Kurumsallaşmış insanların yanında yüzlerine gülerken arkalarından nasıl iş çevireceğini düşünüyorsun, kime ne yapsam da zorlansa diye uğraşıyorsun, kime hangi yanlışı yaptırırım demeye başlıyorsun ve bu acı veren duruma ister istemez geliyorsun...
15-16 yaşlarımdayken babama kızıp kendi kendime söz vermiştim "Babam gibi olmayacağım" diye; ama şimdi babamdan daha beter bir hale geldim... Bu yaşıma gelene kadar babama hak vermemiştim ama artık babama çok hak veriyorum.... Hayat acımasız, soğuk ve zalim...
Kendini buz gibi duvarların üstündeki maskelerle ayakta tutuyorum son bir kaç haftadır, ve gerçekten artık korkuyorum...
Ya bu benim gerçek yüzümse ve senelerce kendi yüzüm zannettiğim bir maskenin altında yaşamışsam?