Bir insanın
nasıl kolay bir şekilde yaşadıklarını
ıspatlayamayacak hale geldiğini görmüş,
yaşamış ve bilmiş olmanın verdiği acı ile tekrar bir güne başladım...
Tarih: 19 Temmuz 2008
Yer: Aşkabat
Sabaha karşı saat 3e geliyor... Annem evde eşyaları topluyor, bir yandan arkadaşları ile dertleşiyor. Çok hızlı bir şekilde alabileceği neleri varsa almaya çalışıyor... Berk içeride bir şeylerle uğraşıyor, Betul Ankara'da büyük ihtimalle ne olacağını merak ediyor...
Uykusuzum, son bir kaç gündür burnumuzun dibindeki korkakların bize atmış olduğu kazığı sindiremiyorum. Kimse yok, herkes sanki vebalıymışız gibi kaçıyor.. Bir tek sağolsun Ismail abim var diğerlerinin yaptığı şerefsizliği kendine yakıştıramamış...
Usulca odamdan çıktım, piyanomun üzerinden salonda hala eşya toplayan anneme baktım ve görmesin diye sessizce dış kapıya doğru yürüdüm, kapıyı açtım ve en dertli gecelerimi benimle paylaşan, pis kokulu apartman boşluğundan karşımızdaki parkın köşesindeki trafik lambalarına bakan o alçak, ince ve uzun demir parmaklı pencerenin önündeki merdiven basamağına oturdum...
Tadını sevdiğim ve hala bulsam alacağım PINE kutusundan bir dal sigara aldım ve parmaklarımın arasında hafif okşadım.. Bir nefes aldığımda artık bu şehirden, bu ülkeden nefret etmeye başladığımı hissettim...
Bizim elimizden herşeyi alırken onlar, bana ıspatlayamayacağım bir geçmiş bıraktılar...
Neler bıraktığımı düşünürken bir yandan sigaramın bittiğinin farkına vardım ve açık bir market bulup bulamayacağımdan emin değildim.. Vaz geçtim, berduş bir vaziyette eve dönüp, yatağımın içinde iki gün sonra herşeyini buraya vermiş insanları nasıl bu kadar kolay bir şekilde mahvettiklerini düşünerek uyumaya çalıştım.. Ama yeni bir günün başlangıcını pencereden gelen kuş sesleri bildiriyordu...
Bir insanın nasıl kolay bir şekilde yaşadıklarını ıspatlayamayacak hale geldiğini görmüş, yaşamış ve bilmiş olmanın verdiği acı ile tekrar bir güne başladım...