19 Kasım 2014 Çarşamba

Lastikçideki bilgisayar işi yapan psikolog... (Part 2)



Kız kulesinin önünde koşuşturan çocukları sevdim... Ayakkabı boyamaya çalışanıyla, mendil satmaya çalışanıyla... O serin boğaz sularına atlayanıyla... Bu çocukları sevdim...


Sonunda yeni bir maceram başlamıştı; İSTANBUL!

Artık üniversiteliydim, kayıdımı yaptırmıştım ve mutluydum.. O ülkeden kurtulduğum için mutluluğum paha biçilmezdi. 

1 ay boyunca ilk abi evinde kalma serüvenim başladı. Çamlıca bölgesinde bir evde kalmıştım, önce bir yurt göstermişlerdi, ama titiz bir çocuk olduğum için o pis yurdu hiç düşünmemiştim. Bölgenin en güzel evini gösterdiklerinde "İşte burası" dedim, ama başıma gelecekleri daha bilmiyordum...

Eve yerleştim, eşyalarımı yerleştirdim ve benim için kapkaranlık, 4 aylık bir serüven başlamıştı... Kimseyi tanımıyordum, kimseyi bilmiyordum, yol bilmiyordum... Bir kaç hafta sadece evden bakkala gidip geldim, onun dışında odamda hayatta ön kapaklarına bile göz gezdirmeyeceğim kitapları okuyup bitirmiştim. 

Ve sonunda karar verdim, kaybolmadan bir şehir öğrenilemezdi ve bende kaybolmayı tercih ettim.

Namazgah durağından geçen ilk otobüse bindim, beni Üsküdar'a götürdü. Aslında taksiye binseydim o zamanın parasıyla 5 6 lira bir şey yazıyordu ama kaybolmak ve öğrenmek için toplu taşımanın daha faydalı olacağını düşünmüştüm... Deniz kenarına doğru yürüdüm ve ilkeride Kız Kulesinin olduğunu öğrendim, o tarafa doğru yürümeye başladım...

Kız kulesinin önündeki çay bahçesine oturduğumda gözüme orada dolaşan çocuklar takıldı... Bu çocukları sevmiştim. Türkmenistan'da gördüklerim gibi değillerdi, en azından Türkçe konuşuyorlardı... Ayakkabı boyamaya çalışanıyla, mendil satmaya çalışanıyla... O serin boğaz sularına atlayanıyla... Bu çocukları sevdim...

Bir bardak çay istedim, sigaramı yaktım ve kız kulesinin büyüleyici manzarasıyla başbaşa bıraktım kendimi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder